29 Kasım 2015 Pazar

Domatesler cenneti

Çürüyorum.
Bunu başka türlü ifade etmenin bir yolu yok.
Anlamadığım, bu noktaya gelene kadar geçmiş olmam gereken evreleri ne zaman tamamladığım.
Köyde geçirdiğim onca zamandan sonra, bir domatesin olgunlaşmayı bitirmesiyle; ancak çürüme safhasına geçebileceğini biliyordum. Sizin, dışardan yapabileceğiniz etkilerle doğa ananın işine karışmadığınızı varsayıyorum. Bu yüzden demek istediğim, NŞA'da ham bir domatesin çürüyemeyeceği aşikâr. Sanırım desteklemeye çalıştığım argümanın, kendini imha etmeye varacak derecede hatalı çıkmasının sebebi, bir domates olmadığımı algılayamamış olmam.
Doğal düzene çomak sokan en şöhretli varlıklar olarak, hak ettiğimiz en güzel cezayı bu şekilde çekiyor olabiliriz. Doğanın, bizi kendi metabolizmasından aforoz etmesiyle... Düzenin içinde yaşayıp kendi içimizde kaos besleyerek... Meselenin korkutucu tarafı, seçme özgürlüğü ile seçmediğimiz bir kaosu yaşamak zorunda bırakılmak.
Aslında bir ağacın, bir sincabın veyahut bir mantarın bizi bu şekilde cezalandırmak isteyeceğini düşünmek de tam bize yakışan bir hareket. Muhtemelen akıllarından geçirdikleri tek şey, bize karşı içlerinde biriken "yazık" duygusu.
Bu durumda, evreleri atlayarak ulaştığım çürüme safhasının menşeini halen bulabilmiş değilim. Belki de GDO'yla fazla haşır neşir olmuşuzdur ve bozduğumuz soya fasulyelerinin hakkını alıyordur Yaratan. Ama bu daha ziyade Hammurabi'nin tarzı olurdu.
Açıkçası bana hâlâ, asıl cevaptan çok uzaktaymışım gibi geliyor.
Velev ki cevabı bulamadım ya da "Ortada bir cevap yok." dedi aziz dost Nietzsche. O zaman ne olacak? Gerçi hepimiz çürüme safhasına gelmiş bir formun pek de uzun zamanı kalmadığını biliriz. Belki de cevabı bulmayı dert edinecek kadar vaktim de olmayacak. Yine de vakit öldürmek için bir şeyler yapmak lazım ve bu akşam televizyonda beni hipnoz edecek aptal dizilerden hiçbiri oynamıyor. Yani, bu meseleyi illâ ki konuşacağız. Ama sanırım yemek üstü bir ağırlık çöktü. Biraz şekerleme yapayım, ardından kaldığımız yerden devam ederiz...

Hikâyenin bundan sonraki kısmını anlatıcı olarak anlatabilmem SI birimlerince pek mümkün değil aslında; ama bu seferlik bir istisna yapalım. Mümkün değil çünkü; bizim gibi rasyonel insanlar bir domatesin konuşamayacağını veya yazı yazamayacağını bilirler. Ve ben de uyandığımda bir domatestim. Hep ikinci bir Gregor Samsa olarak uyanacağımı düşlemiştim halbuki. Ne yazık. Olmadı. Bir domates olarak uyandım. Ve sol üst tarafımda büyük bir çürük vardı. Açıkçası siz bunları okurken o çürük muhtemelen beni domates cennetine uğurlamış olur ya da arafta kalırım kim bilir? O yüzden bunları insan, domates ya da aklınızdan ne geçiyorsa onun ağzından okuyun ve etrafınızda bir çürük olup olmadığını kontrol edin. Eğer varsa... O zaman vay halinize be canım.