25 Kasım 2014 Salı

Bir Küçük Çocuğa.



 Bir küçük yaramaz çocuğun işleri bunlar
 Bu dağınıklık
       bir daha toplanamazmışçasına
 Bu endişe,
       bir oyun bitince ikincisi ne olacak acaba?
 Bu çizdiği resimler duvarlara
      gittiğinde onu hatırlatacak galiba

 Bir küçük vefasız çocuğun işleri bunlar
 Bu hazırlık,
      tek yön yolculuk varmışçasına?...
 Hayırdır küçüğüm
      dağıtıp gitmek de nerden çıktı?!
      oysa annen görse kızardı.

 Bir küçük büyük çocuğun işleri bunlar
 Bu adam kisvesi
      saklamak için Aşil'in topuğunu

 Bir küçük küçücük çocuğun işleri bunlar
 Bu büyük binaların arasında bulunamazmışçasına...

 Çünkü eskilerini eskilere emanet bırakmış
 Oyuncak arabasına atlayıp terk-i diyar eylemiş
  Su döken olmasın diye de
  Herkesler bi'habermiş...
  Sessizce gitmiş.
  Esasında varlığıyla yokluğu anlaşılmayan
     "Bir yaz meltemi"ymiş.
      Bir yokmuş, bir daha yok olmuş...
     
  Sonra görenler olmuş
  Bir küçük haylazın işleri bunlar
  Heybesinde üç elma varmış.
  Kaçmış.

14 Kasım 2014 Cuma

Herkes aylaktır biraz.

Nicedir okumak istediğim satırlarla tanışma faslını geçtik demleniyoruz şu sıralar...
Yaşadıkça anlatırım ama birazını dökme vakti şimdi.
Aslında çok daha önceden tanışıktık da üçüncü kişiden bilirdim onu...
Başka bir aylaktan dinlemiştim hikayeyi.
Ama insan olan biteni kendi zihniyle ikrar etmek istiyor. Diğer türlüsü yaratılışa ters.
Derken işte biz de kavuştuk herkes gibi ve herkes gibi ayrı düştük.
Çünkü beklediğimi buldum. Söyledikleri zaten çok tanıdıktı. Sanki kendimi ifade edememişim de bir başkası onları söz kalıbına geçirip kitap niyetine elime vermişti.
Ama yıkıldım bir yandan da çünkü bu aylak adam çok cesurdu. Bizim kendi korkaklığımızı yüzümüze vuracak kadar.
Öte yandan bunda garipsenecek pek bir şey yok aslında. Çoğu insan aylak doğar, ama sonra dünyaya kafa tutmak ağır gelir. Kimse Atlas olabileceğine inanmaz derken zihinlerin bir köşesinde sandığa kaldırılır aylaklık...
Daha karmaşık düşünceler var beynimde ama şu an onlara söz giydirmek için çok uygun bir zaman değil. Yine de hiçbir şey söylemeden geçirseydim bugünü belki de kızardı bana B.
 Oysaki kızması için bulması gerekmez mi önce beni?
  Ya da aradığımızı gizlemeli miyiz, dünyanın geri kalanına öğrettiği gibi?


13 Kasım 2014 Perşembe

Derviş Yalnızlığı

  Kimi zaman kavgalı olsak da dönmeyi en sevdiğim yerdeyim. Dışarda, bir küçük kız çocuğunun koşarken çıkardığı ayak sesleri misali pat pat bir yağmur... İçimdeki huzur, kaçtığım korkularla kendi sahamda yüzleşebilmenin verdiği özgüvenden geliyor kanımca. 'Her şey normal, aynı' masalıyla avutuyorum kendimi. Bilinmeyen bir sokakta, bilinmeyen bir yalnızlıkta gafil avlanmamak için. Güçlü ve hazırlıklı olmak gerekiyor; çünkü hayat zeki olmayı zaruri hale getiriyor. Önlü arkalı düşünmediğiniz tek zaman dilimi konuşmaya başlayana kadar geçen bebek kokulu yıllar. Bir kere ağzınız açıldı mı oyun başlıyor. Hiçbir hamleniz es geçilmiyor, hepsi birikiyor bir köşede sizin unutmanızı beklercesine. Ama öyle anlar geliyor ki kendinizi dahi unutacak oluyorsunuz halbuki bu geçici hafıza kaybınızı fark etseniz belki de en çok siz yıkılacaksınız. Yıllarca inşa ettiğiniz kendinizde, bi dolu çatlak olduğunu görecek ve paniğe kapılacaksınız. Aslında düşününce korkacak bir şey yok zira güçlü olmamızın gerekmesi hali hazırda zaten zayıf ve defolu olmamızdan kaynaklanıyor. Yani yanlış yapma hakkına sahibiz ve yanlış yapmamamız gerekiyor. Bu çelişkide bir şeylere anlamlar yüklemeye çalışıyoruz var olan anlamları bile kulak ardı ederek kimi zaman...
  Ama unutulmaması gereken şudur belki de;
Dünya büyük.
Kaybolmamıza yetecek kadar.
Ve yeterince küçük dünya.
Yeniden kendimizi bulacak kadar.

Şimdi içime doğru çıktığım yürüyüşten dönme vakti. Diyorum ya insan bazen alıp başını gitmeli. Metropol yalnızlığından derviş yalnızlığına sığınmalı. Ve düşünmeli ''kendine ne yaptığını?'', güncellemeli düşünce labirentinin taşlarını.

Aradığım cevapları bulmuş olmanın huzuru ile bunları uygulayabilme kaygısı arasında orta şeker bir veda vakti.

Sağlıcakla kalın.