9 Şubat 2015 Pazartesi

Kör Görülen Sevgi

Düşünüyorum da belki bir gün en sevdiğin kitap değişir
Veya, geceleri sabahlardan daha çok sevmeye başlarsın yaşlandıkça
En sevdiğin aşk hikayesi aynı kalır belki ama
Sakızlı dondurmayı o kadar sevmemeye başlarsın yaşını başına aldıkça
Değişir bir şeyler sende illa ki
Haydarpaşa Garı'nın bile yandığı şu alemde
Yeni gelen güne karşı hangimiz dikilitaş gibi kalabildik ki
Ama gar yansa da herkes bilir kutsanmış hisleri
Yangınla kaybolmaz vedalar, kavuşmalar
Hissettin mi bir kez, o değişmez işte,
Hele de beraber de ağlanmışsan kardeşim
Gözyaşı kardeşliğinin kanla olana beşbin bastığını sana söylemeliyim.
Gözüne baktığımda, nerde burkulmuş yüreğin çıkartabiliyorsam
Ve susarak anlayabiliyorsam seni
Kâfi azizim kâfi...
Bi somun ekmek ile bi tas suyun olayım da
Bilmesem de olur en sevdiğin tropik meyveyi...
Ama onu da severim bilmesem de
Gözyaşını paylaşanların damak tadı da baka baka kararırmış bi vakitten sonra.
Ve tanımak birini
Sanıldığı kadar basit değilmiş
Sanılmadığı kadar da komplike,
Tanımak birini,
Kelimelerin yazamadıklarında hissedilirmiş
Bu yüzden okullarda kağıda yazılamayan bu bilgi hiç öğretilmemiş...
A priori familyasından gelirmiş seni bilmek
Öyle kadimmiş işte azizim
Kulağa olduğundan daha cakalı gibi gelse de
Mevzu sade
Bi gram senden, bi gram benden, bi tutam da yıldızlardan demiş eski bir bilge.



3 Şubat 2015 Salı

Buruk'acı


 

Bir burukluk var bu sıra gözlerimde. 
Hani çok ısrar ettiğiniz için, istediğiniz bir şeye, ilk önce karşı çıkıp sonradan izin veren babanın gönülsüzlüğü, izin almış olmanın gururunu yaşayacakken sadece hayırsız evlat gibi hissetmenize yol açar da galibiyetin tadını çıkaramadan vicdanınız düğüm düğüm takılır ya boğazınıza! 
Ya da Güneş'in cayır cayır olduğu güzel bir kış günü, Güneş batacağı sıra, sanki onu siz küstürmüşsünüz de ondan gidiyormuş gibi melül bir turuncuya boyar ya her yanı...
Bu da olmadıysa ya da tam göremediyseniz bit kadar resmi şöyle ifade edeyim bir de.
Aradığınız kitabı rafta bulamayıp kasadaki görevliye sormaya gittiğinizde kasanın yanında sonuncusunun durduğunu görür heyecana kapılıp elinizi uzatır "o ayırtıldı kusura bakmayın " izahıyla parça parça yığılırsınız ya olduğunuz yere.
Sisteme, geldiğimiz ya da gelemediğimiz noktaya nefret beslerken (hatta böyle güçlü bir duyguyu bir tek burada aktifleştirebilirken) bunları yazdığım aygıttan tutun da elinizi attığınız her şeyin bir başka çark,dişli olduğunu görür ve özsaygı denen şeyin özkatile evrildilğini fark edersiniz ya.
Tüm bu hisler aleminin içinde, gökyüzünde yalnız gezen yıldızlarla muhabbet edebileceğimize inanmayı da sürdürüyoruz ya bir de.
Tam dayaklık değil miyiz hakikaten?!