11 Temmuz 2015 Cumartesi

Bir Şarkının Minvalinde Nefes Almak

Zaman zaman bazı şarkıların nasıl bu kadar bizim için yazılmış gibi olabildiklerine şaşar kalırız.
Ritmin yükseliş anında, artan birkaç perdelik değişimini, aslında içimize doğru atamadığımız çığlıklara sayarız.
Nakarata girmeden önce durulan o birkaç ölçülük susuşlar; kuramadığımız, kurmak istemediğimiz cümlelerin olduğu konuşmalara denk düşer.
Böyle böyle şarkılarla nefes almaya başlar insan, daha muazzamı, şarkıların aldığı nefese eşlik etmeye başlar ufak ufak, usul usul, kendinden vererek, kendine katarak biraz biraz...
Bu huzurlu/huzursuz mizansende ne eksik gedik kalabilir ki?
Hangi gölge, bir şarkıya yaslanmış ademi rahatsız edebilir, dünya denen öğle sıcağında kalmışken üstelik?
Tuhaf bir sıkıntıdır bu, zaten bazı şeyler fazlasıyla tuhaftır bu memlekette.
Gölge, orda olduğunu bildiğin şarkıların üzerlerini örter. Sıkıntı orda başlar; çünkü eşlik ettiğin nefesi renginden tanırken bir anda renkler tam seçilmez olur, hangi şarkıya yaslandığın bilgisi çıkıverir dimağından. Boşluk desen değildir bu; fakat biraz dalgınlaştırır seni. Arar gibi yapar ama üzerine çöken ağırlıkla oturup kalırsın olduğun yerde.
Bir müddet sonra bir rüzgar eser içine, durumun vehametini anlatan. İrkilirsin. Yüzleşirsin. Ölmemek için. Gölgeleri kaçırıp şarkına kavuşman gerekir. Bir notasından dahi olsa yakalaman...
De, işte her zaman o kadar kolay olmaz bu işler. Bazı şarkılar kendi istedikleri zaman kendileri gelirler, gölgelerini üzerlerinden atıp... Bu sırada Eyüp sabrı gerekir, yedi günahtan kaçar gibi kaçmak için, seni karlar içinde sonsuz ölüm uykusuna çağıran gölgenin cazibesinden.
Ama elbet olur hepsi zamanla.
Elbet o ses, tekrar bir gün çalınır kulağımıza.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder