3 Şubat 2015 Salı

Buruk'acı


 

Bir burukluk var bu sıra gözlerimde. 
Hani çok ısrar ettiğiniz için, istediğiniz bir şeye, ilk önce karşı çıkıp sonradan izin veren babanın gönülsüzlüğü, izin almış olmanın gururunu yaşayacakken sadece hayırsız evlat gibi hissetmenize yol açar da galibiyetin tadını çıkaramadan vicdanınız düğüm düğüm takılır ya boğazınıza! 
Ya da Güneş'in cayır cayır olduğu güzel bir kış günü, Güneş batacağı sıra, sanki onu siz küstürmüşsünüz de ondan gidiyormuş gibi melül bir turuncuya boyar ya her yanı...
Bu da olmadıysa ya da tam göremediyseniz bit kadar resmi şöyle ifade edeyim bir de.
Aradığınız kitabı rafta bulamayıp kasadaki görevliye sormaya gittiğinizde kasanın yanında sonuncusunun durduğunu görür heyecana kapılıp elinizi uzatır "o ayırtıldı kusura bakmayın " izahıyla parça parça yığılırsınız ya olduğunuz yere.
Sisteme, geldiğimiz ya da gelemediğimiz noktaya nefret beslerken (hatta böyle güçlü bir duyguyu bir tek burada aktifleştirebilirken) bunları yazdığım aygıttan tutun da elinizi attığınız her şeyin bir başka çark,dişli olduğunu görür ve özsaygı denen şeyin özkatile evrildilğini fark edersiniz ya.
Tüm bu hisler aleminin içinde, gökyüzünde yalnız gezen yıldızlarla muhabbet edebileceğimize inanmayı da sürdürüyoruz ya bir de.
Tam dayaklık değil miyiz hakikaten?! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder