1 Temmuz 2014 Salı

Paris'teki Eş


Hemingway ile hukukumuz Silahlara Veda ile başladı.
O cümleler çarptı geçti beni.
Ama onun kitapları yıka yıka tekrar inşa ediyordu insanı; çünkü kendini ve savaşı anlatıyordu.
Onsekizinde SAVAŞı  YAŞAMAK. Bunu gerçekten tasavvur edemiyorum. Sadece kelimelerin ağırlığı dehşetin boyutlarını hafiften sezdiriyor, o kadar.

Bu yüzdendir herhalde biraz hayranlık, biraz acıma, biraz sevme, biraz kızmaydı bu ustaya karşı olan hissiyatım.
Sonra bir gün derginin birinde eski yazılarından birini okudum. Kendi değişiyle ''Konstantinopol''u anlatıyordu. Daha doğrusu ne daracık pis sokakları kalıyordu ne de iki yakası biraraya gelmez şerefi...
Çocuğu hakaret yemiş bir anne gibi kızdım önce, sonra o annenin çocuğu gibi gönül koydum rahmetliye.
Ta ki bu kitabı okuyana kadar. Evet bu bir otobiyografi değil o yüzden kişiler hariç duygu ve düşünceler aslında kurmaca.
Lakin önemli olan benim Hemingway'e karşı yeni bir bakış açısı kazanabilmemdi. Yeni bir başlangıç belki. Okursanız demek istediğimi anlarsınız.
Bence bir insan için ne kadar ''madde'' kazandığı önemli değildir; ama ne kadar bakış açısı kazanmışsanız o kadar dünyanız var demektir.
Hemingway'e, insana, hislere dair yeni bakış açıları için tavsiye ederim*




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder